İlk olarak Hıristiyanlık yayılmaya başladığında insanlar Yahudi dininin bir kolu olarak gördüler.
Elçilerin İşleri 2.bölümde anlatılan Pentikost gününden önce Müjde’yi duymaya hazır birkaç grup vardı. Bu gruplardan bir tanesi İsa’yı dinlemiş ya da duymuş olan kişilerdi. Bu kişilerin arasında Yahudiler, Samiriyeliler hatta Yahudi olmayanlar vardı. O dönemde bütün Roma dünyasına yayılmış olan Yahudiler de vardı. Bu Yahudilere “Helenistik Yahudiler” deniyordu. Pentikost gününde aynı zamanda dünyanın her tarafından da Yahudiler Kudüs’teydi.
Elçilerin İşleri 2:9-11 Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya'da, Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus ve Asya ilinde, Frikya ve Pamfilya'da, Mısır ve Libya'nın Kirene'ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem öz Yahudi hem de Yahudiliğe dönme Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı'nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.»
Bütün bu insanlar Petrus’un vaazını dinlediler ve aralarından İsa’ya iman edenler oldu. Ama iman edenler Kudüs’ten ayrılmak istemediler. Daha sonra İstefanos’un ölümüyle Kudüs’teki kilise dağılmak zorunda kaldı.
Elçilerin İşleri 8:1-2 O gün Kudüs'teki inanlılar topluluğuna karşı korkunç bir baskı dönemi başladı. Elçiler hariç tüm imanlılar Yahudiye ve Samiriye'nin her yanına dağıldılar. Bazı dindar kişiler, İstefanos'u gömdükten sonra onun için büyük yas tuttular.
Böylece Müjde bu insanların gittikleri her yere yayılmış oldu. Bu yerlerden biri de ilk “Hıristiyan” olarak çağrıldığımız yer olan eski Antioch; yani bugünkü Antakya şehridir. Daha sonra da Pavlus Müjde yolculuklarına başlamıştır.
1.yüzyıl sonlarına doğru özellikle kilisenin kendi içinde bir gelişim gösterdiğini gözlemliyoruz. O dönemde büyük merkezlerde kiliseler oluşmuştu. Ama kırsal bölgeye henüz ulaşılamamıştı. Bu dönemin en güzel taraflarından bir de öğreti konusunda henüz aşılamaz görüş farklılıklarına gelinmemişti. Sadece Apollos adında bir adamın farklı bir öğreti yaydığını görüyoruz.
Elçilerin İşleri 18:24-25 Bu arada İskenderiye doğumlu Apollos adında bir Yahudi Efes'e geldi. Üstün bir konuşma yeteneği olan Apollos, Kutsal Yazılar'ı çok iyi biliyordu. 25 Rab'bin yolunda eğitilmiş bir kişiydi. Ateşli bir ruhla konuşuyor ve sadece Yahya'nın vaftizini bildiği halde İsa'yla ilgili gerçekleri doğru öğretiyordu.
Ama Apollos alçakgönüllü ve düzeltilmeye hazır bir adamdı. Bu yüzden herhangi bir sorun olmadı. Hatta doğru olanı öğrendikten sonra Müjde’yi vaaz etmeye devam etmiştir.
Bu dönemde Kudüs’teki kilisenin önderi İsa’nın kardeşi Yakup’tu. Hem geleneksel tarih hem de ünlü kilise tarihçisi Eusebius’a göre Yakup Sanhedrin tarafından tutuklanıp İsa Mesih’i reddetmesi için zorlanmıştır. Ama Yakup bunu kabul etmeyince yüksek bir tepeden aşağıya atılmıştır. Yakup’un düştükten sonra da hala ölmediği anlaşılınca dövülerek öldürülmüştür.
60’lı yılların sonunda Yakup’un öldürülmesinden sonra Yakup’un birinci dereceden kuzeni -aynı zamanda İsa’nın da- Kleyopas’ın oğlu 1.Simun kilisenin başına geçmiştir.
Luka 24:18 Bunlardan adı Kleyopas olan O'na, «Kudüs'te bulunup da bu günlerde orada olup bitenleri bilmeyen tek yabancı sen misin?» diye karşılık verdi.
Kleyopas İsa dirildikten sonra, İsa’nın Emayus yolunda karşılaştığı iki kişiden biridir. Bu detayların verilmesinin nedeni, o dönemdeki Kudüs’ün atmosferinin resmini çizmektir.
O dönemde İmparator Neron öldürülmüş ya da intihar etmişti. General Vespasian bu yüzden Kudüs’ü bırakıp Roma’ya geri dönmüş ve imparator olmuştur. Kudüs kısa bir süreliğine başsız kaldıktan sonra yerine Vespasian, oğlu Titus’u Kudüs’e göndermiştir. Titus’da şehre geldiğinde ilk olarak şehri yok etmiştir.
Matta 24:15-18 Daniel peygamberin sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman (okuyan anlasın), Yahudiye'de olanlar dağlara kaçsın. Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin.
Tarihçi Eusebius’a göre 70 yılındaki Titus komutanlığında yapılan bu yıkımda Hıristiyanlar öldürülmemiştir. Çünkü Hıristiyanlar Kudüs’ün etrafında Romalı askerleri görünce İsa’nın onlara bu ayette söylediğini hatırlamış ve kaçmışlardır. Kaçan bu Hıristiyanlar Ürdün’ü geçip Ürdün Krallığı’na yerleşmişlerdir.
Kudüs şehri tekrar inşa edildikten sonra, 2.yüzyıl başlarında burada yeniden kiliseler kurulmuştur. Fakat bu kiliseler Yahudi olmayanlar tarafından kurulmuş kiliselerdir. Bu yeni kurulan kiliselerin önderlerinin isimleri de Yahudi olmayanların isimlerini taşımaktadır ki, zaten birçok yıl boyunca Yahudilerin Kudüs’e girmeleri yasaktı. Kudüs, daha sonraki yüzyıllarda Hıristiyanlığa önderlik eden beş patriklikten birisi olmuştur. Bu patrikliklerden bir tanesinin Kudüs olmasının nedeni şehir olarak önemli olmasından değil, İsa’nın orada yaşamış olmasındandır.
1.ve 2.yüzyıl başına gittiğimizde özellikle elçilerle ilgili çok fazla bilgi ya da yazılı belge bulamıyoruz. Bunun nedeni de özellikle bu dönemde yaşayan elçiler ve diğer kişilerin çok büyük baskılar altında kaçarak ya da saklanarak Müjde’yi vaaz etmiş olmalarıdır. Daha çok hayatta kalmaya çalışmakla uğraştıkları için yazmaya pek vakitleri ve güçleri olmamıştı.
Bu yüzden de bu dönemle ilgili daha çok geleneklerden bilgi edinebiliyoruz. Geleneklere göre Markos kitabını yazan Markos, Mısır’daki İskenderiye’ye gitmiş ve orada Müjde’yi vaaz etmiştir. Yine geleneklere baktığımızda Thomas’ın da Müjde’yi Babil ve Hindistan’a kadar taşıdığını görüyoruz. Hatta Ninova ve Musul bölgesinde yaşayan bazı Asurlu Hıristiyanlar da Müjde’yi Thomas aracılığıyla duyduklarını söylemektedirler.
Müjde’nin Bizans’a da Andreas tarafından taşındığı söylenir ki İncil’in ulaşmasından 300 yıl sonra büyük bir merkez olan Bizans, o dönemlerde küçük bir köydü.
Petrus ve Pavlus ise Roma’ya kadar gitmişler ve 60’lı yılların ortalarında da her ikisi de burada katledilmişlerdir.
Yuhanna, ise Efes bölgesine gitmişti. Tabi ki, bu bölgeye ilk olarak Müjde’yi götüren Pavlus’tu. Kutsal Kitap’tan da bildiğimiz gibi İsa, çarmıh üzerindeyken annesini Yuhanna’ya teslim etmişti. Meryem’de Yuhanna ile birlikte Efes’e gelmiş ve yaşamının sonuna kadar burada yaşamıştır. Meryem hakkında anlatılan geleneklerden en doğrusu budur. Tabi ki Efes’te bugün Meryem’in evi olarak bilinen evin Meryem’e ait olduğuna dair hiç bir tarihi arka plan yoktur, ancak Efes’te ölmüş olması mümkündür.
Bu ilk dönemlerdeki, temel öğretide bir birlik vardı. Ama Kutsal Kitap’tan da bildiğimiz gibi üç önder arasında bazı farklılıklar olduğunu görebiliyoruz.
Elçilerin İşleri 6:2-3 Bunun üzerine On ikiler, bütün öğrencileri bir araya toplayıp şöyle dediler: «Tanrı sözünü yayma işini bırakıp maddi işlerle uğraşmamız doğru olmaz. Bu nedenle kardeşler, aranızdan Ruh'la ve bilgelikle dolu, yedi saygın kişi seçin. Onları bu iş için görevlendirelim.
Burada ilk diyakonluk görevinin nasıl başladığını görüyoruz. Diyakonluk hizmeti o zamana kadar yoktu. Fakat daha sonra ihtiyaç üzerine ortaya çıkmıştır. Yine Kutsal Kitap’a baktığımızda ihtiyarlık ve bişopluk yani üst gözetmenlik sisteminin oluştuğunu görüyoruz. İhtiyarın saygın kişilik ve öğretmenlik, bişobun ise üst kontrolör ve gözetmenlik özelliği vardır. Özellikle 1.yüzyıl sonunda Yuhanna bu iki görevi tamamen ayırmıştır.
Elçilerin İşleri 2:42 Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.
Bir de bu dönemde “elçisel öğretişi devam ettirmek” çok önemliydi. Anadolu’daki el verme sistemi ile aynı sistemdir. Her elçinin öğrencisine verdiği yetki ve bir öğretiş zinciri vardı. Bu öğretiş sayesinde Tanrı, yüzyıllar boyunca kilisesini sabit bir ana temel üzerinde tutmuştur. Bu gün kiliselerde birçok farklı öğretiş bulunmaktadır. O dönemde “elçisel öğreti” kelimesi sabitliği ve doğruluğu gösteriyordu.
Fakat tarihte bazı dönemlerde el verme ya da el koyma yöntemiyle elçisel kelimesi kötüye kullanılmıştır. İlk olarak kötüye kullanan grup Gnostikler’dir. Gnostikler bir takım gizli bilgilerin el koyma yöntemiyle elçiler aracılığıyla kendilerine geçtiğini söylediler. Kötüye kullanan başka bir grupta yine kilisenin içinden çıktı. Özellikle önderler kendilerini elçilerin ve dolayısıyla da İsa’nın temsilcileri olarak düşünüp kendilerini topluluktan ayrıldılar. Aslında ilk başlangıçta el koyma fikri iyiydi ve Kutsal Kitap’a uygundu. Sadece elçisel öğretinin devamını gösteren Eski Anlaşma’dan gelen simgesel bir anlatımdı.
Çarş. 27 Mayıs 2009, 12:27 tarafından Hadiya